mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2021 Pazar

2021, Hayat, Aşk, İlişkiler, Dostluk..



Şiddetli yağmur dolu, bulanık, insanın içini bulandıran iyice sıkan ama yağmur dinince sanki her şey düzelecekmiş gibi umudun az da olsa içinde olduğu bir İstanbul gününden herkese Merhaba! Uzun zaman sonra farkettim ki bloguma içime dökmeyeli epey zaman olmuş.. 


Hayat koşturmasından, fırsat bulamamış mıyım yoksa her şeyi içime atmaktan dolayı mı bilinmez ama yazmam gerektiğini beni anlayan tek yerin 9 yıl önce açtığım blogum olduğunu yine anladım ve yine içimi dökmeye geldim. Büyüyor muyum olgunlaşıyor muyum yoksa hala aynı çocuklukta mıyım ben de anlamadım..


Yıllar önce bir arkadaşım bu kadar yazma çünkü etrafında düşmanlarında var sen kötü şeyleri yazınca onları sevindiriyorsun demişti. Aslında çok haklıydı. Ben hayatımda yolunda gitmeyenleri yazdığım için beni okuyan beni sevmeyenler seviniyor olabilirdi. Ben asla öyle bir insan olmadım hayatımda. Kimsenin hayatı yolunda gitmese bile o kişiler düşmanımda olsa sevinmedim. Ya bazen düşünüyorum çok iyi ve mükemmel biri değilim ama insanlara bir kötülük yaptığımı, aldattığımı da düşünmüyorum.


Neden her şey bu kadar zor bu hayatta? Neden sevilemiyorum? Düşünüyorum çok mu değersizim ben? Bir aile kurmak eskiden de bu kadar zor muydu? İnsanlar birbirini sevip birbirine değer verdiği zamanlar aşk bu kadar zor muydu? birinin elini tutmak, onu sevmek, kalbini ona açmak bu kadar zor muydu? Ben sanırım ya yanlış yüzyılda doğdum ya da yanlış yıllara denk geldim. Ya da hep yanlış insanlara denk geliyorum.. Ortada bir yanlışlık olduğu doğru.. Bende bir yanlışlık var..


Annemi özledim.. Hem de çok özledim. Dertlerimi ona anlatıp sımsıkı sarılmayı özledim. Onun kokusunu içime çekmeyi. Dinlemesem de bazen nasihatlerini, onun bana nasihat vermesini özledim. Şu an ona soracak ve anlatacak o kadar şeyim varki! O kadar yalnız hissediyorum ki o kadar mutsuz.. Hayatım bir boşlukta asılı kalmış yukarıdan idare ediliyor ben hiç bir şeye müdahale edemiyorum gibi hissediyorum. Keşke hayatta istediğimiz şeylere kavuşabilsek, hep istediğimiz şeyler olsa.. Hani her şey kalbimize göre olurdu? Ama bu mümkün değil, kalbin ne kadar iyi olursa karşına çıkan insanlar da duygularını ve iyi niyetini o kadar güzel kullanıyor kendi amaçlarında.. Böyle olunca kötü biri olacağım diye düşünüyorum ama yine yapamıyorum kötülerin kazandığı bir dünya ya burası.. Kötü biri ol Yasemin, kötü ol sende diyorum olamıyorum..


Çok eski bir dostumla ilgili bir rüya gördüm. Onu çok merak ediyorum başına bir şey mi geldi diye ama o kadar gururluyum ki arayamıyorum. Eğer bu yazımı okursan bana ulaş olur mu? Biliyorum sen çok okuyorsun blogumu. okurdun yani eskiden.. Bana ulaş.. Belki pandemi sonrası birlikte Taksim'e gideriz Sanat Restorana gideriz yine birlikte.. Sana o kadar kırgınım ki bana yaptıkların için ama o kadar da özledim. Özlemeyi sen iyi bilirsin! Özledim ama gösterdiğin iyi dostluğu bana yaptığın kötülükleri değil bunu da bil..


2021'e büyük bir heyecanla girdik. Bu yıl neler olacak? Annemin dediği gibi iyi insanlarla karşılaşalım. Gerisi gerçekten hallolur..


Bazı şeyler elimizde değil, ne kadar çok istesek o kadar olmuyor! Aksi gibi.. Ne kadar emek versek çabalasak yine sevilmeyen biz oluyoruz, aldatılan biz oluyoruz. 2021'in ilk yazısı bu kadar dram içerikli olsun istemezdim ama hayat bu istediklerimizin bir türlü olamadığını hepimiz sırayla anladık.. Keşke hayat bu güzel çiçekler kadar güzel olsaydı.. 






Keşke doğru insanlar karşımıza çıksaydı.. Keşke hepimiz çok mutlu insanlar olsaydık.. Yazımın sonunda Adil Yıldırım'ın bir videosunda gördüğüm ve bugün izlediğim L'ultimo Bacio isimli filmi de izlemeniz için tavsiye olarak bırakıyorum.. Kadın- erkek ilişkileri ve aldatma üzerine izlemeniz gereken bir film..  Her ne kadar kötü zamanlardan geçsekde gücümüzün kalmadığını hissetsekte yine de içimiz de ufak umutlar var, onları kaybetmeyelim, umarım hepimiz mutlu insanlar oluruz..



17 Şubat 2019 Pazar

Mutluluk üzerine..



Herkese mutlu pazarlar. Ne kadar az insan mutlu şu sıralarda gerçi ama yine de mutlu pazarlar olsun:) İçimizdeki çocuğu hiç kaybetmeyelim o zaman mutlu oluyoruz sanırım. Ve iyi insanlarla, bizi anlayan insanlarla bir arada olduğumuz zaman mutluyuz. Bu yazım biraz ilişkiler üzerine olacak. Mutluluğumuzun devamı ilişkilerimizde saklı çünkü. Bu yazıyı aslında mutlu olmak, iyi hissetmek için neler yapabiliriz diye de okuyabilirsiniz ya da mutsuzluğunuzu en az seviyede tutmaya çalışmak olarak da. Huzurlu olmak, size huzur veren insanlarla bir arada olmaktan geçer. Sizi huzursuz edenlerle bir araya geldiğinizde huzursuz hissedersiniz ve mutsuz olursunuz. O insanları sevdiğiniz için tahammül etmeye çalıştığınızda hiç bir şey düzelmeyecek emin olun. Tahammül sınırlarınızı; hiç bitmeyen saygısızlıkları, hiç bitmeyen ukala tavırları ile kendi egolarını sizin üstünüzde test etmeyle sınayacaklar. Yaptığınız hiç bir şeyi beğenmeyecekler. Hatta yetinmeyecekler; hep bana hep bana diyecekler o zavallı egoları ve bencillik duyguları o kadar ağır basacak o kadar empati yapamayan kişiler olacaklar ki 'içinizden yeter artık' dediğinizi duydukları halde hala şanslarını zorlayacaklar, sizi üzmeye, kırmaya devam edecekler. Siz de artık mutsuzlukla çok yakın arkadaş olacaksınız, kendinizi çok değersizmiş gibi hissedeceksiniz. Aslında karşınızdaki kişinin size böyle davranmasına müsade ettiniz, ettiniz ve devamı da geldi. Yani fazla değer soytarıyı kral etti. O zaman ne yapmalısınız sizi mutsuz eden, üzen insanları hayatınızın kapısından dışarı çıkarmalısınız.

Bile bile size saygısızca davranan, sizi ezmeye çalışan, o büyük egoları ile sizin iyi niyetinizle savaşan insanları def edin hayatınızdan. Çok rahatlayacaksınız, sınırlarınızı koruduğunuzda. Üzücü evet; sevdiğiniz ve sizin için değerli olan insanların size kötü davranması, düşüncesiz olması, sizi anlamaması ya da anladığı halde bilerek sizi mutsuz etmeleri gerçekten üzücü. O zaman insanlara hiç mi değer vermeyelim. Tabi ki hayır ama sınırlarınızı koruyup, sizi egolarında ezmeye çalışmayan size değer veren insanlara değer vererek bunu sağlamalısınız. 

Kadın erkek ilişkilerindeki mutsuzluğun nedeni ise; egoların savaşı. Karşındakini anlamaya çalışmak yerine sürekli kendini anlatmaya çalışmak ve her konuda ben haklıyım demek. Ama haklı değilsin. Karşısındaki insanı sürekli aşağılayıp, sürekli kırıcı hareketlerde bulunan birisi karşısındaki kişiyi sevmiyordur da kesinlikle sizi sevdiğine inanmayın. Seven insan çünkü bu şekilde davranmaz, aşkı hisseden insan sevdiği kişiyi üzmeye çekinir, onu kaybetmekten korkar. Bu devirde sevgi ve aşktan söz etmek biraz anlamsızca belki de çünkü çok nadir bulunuyor -bulanlar öyle söylüyor- eğer bulursanız bir gün onu kaybetmek yerine kıymetini bilmeyi tercih edin, tabi ki gerçek olanın. Diğer ilişkiler ise bana menfaat üzerine kurulu gibi geliyor, birbirini maddi ve manevi olarak kullanmanın yanı sıra duyguları da kullanma diye bir şey var. Karşınızdaki kişi sizi sürekli manipule etmeye çalışıyorsa orada kocaman bir sorun var demektir. Bunun sonuçları ise mutsuz kişiler, kendini kullanılmış hisseden bireyler. Kendini aptal yerine konulmuş gibi hissettiren kim varsa biraz düşünün bu doğrudur, önce konduramazsınız ama sonrasında saygısızlık, aşağılama ve aldatma olarak sonuca ulaşırsınız. Karakterleri insanları kullanmaya odaklı olan insanlardan kmlerce uzağa kaçın, onları kendi egoları ile başbaşa bırakın, aslında onlar hiç bir zaman mutlu olamayacaklar, insanları kandırdıklarını düşündükleri ama kendilerini kandırdıkları yalan dünyalarında yalan mutluluklarla mutlu olduklarını düşünüp egolarının bencil tatminini mutluluk saymaktan öteye geçemeyecek boş ve beleş hayatlar yaşayacaklar.

Böyle insanlardan uzakta olduğumuz, gerçek mutluluğu hayatımızda dost edindiğimiz zamanlar diliyorum. Unutmayın seçimleriniz sizin hayatınızı belirliyor; 'mutlu olmak mı istiyorum' yoksa 'mutsuz olmak mı istiyorum' bu soruyu dürüstçe cevapladığınızda gerçeği de bulacaksınız. Mutluluğu hak ediyorsunuz, başka bir yazımda görüşmek üzere :)






14 Ocak 2017 Cumartesi

“Hayatta yaşadığımız her anın bir nedeni var!”

“Hayatta yaşadığımız her anın bir nedeni var!”
Didem Tınarlıoğlu

20 yıllık iş tecrübesini danışanlarına ayna tutarak, onlara alternatif çözüm yollarını bulmaya yarayan disiplinli yol arkadaşlığı yapan Direm Fikir Atölyesi Kurucusu Didem Tınarlıoğlu kişinin kendisine soramadığı ve hatta sormayı bile düşünmediği planlı soru modelleriyle birçok kişiye farkındalık yaratıyor.

Aldığı koçluk ve eğitimci formasyonlarının öncülüğünde, deneyimli ekibiyle önde gelen birçok şirketin yönetimi ile çalışan, eğitimler veren ve bunun yanı sıra bireysel koçlukta da başarılı bir yol çizen Tınarlıoğlu, koçların kişilerin yaşadığı olayların dışında oldukları için doğru soru sorabilmeyi bildiklerini ve danışanlarına hayatlarında farkındalık yarattıklarını ifade ediyor.

Hayatta hiçbir şeyin sebepsiz ve tesadüften ibaret olmadığını yeni yazısında anlatan Tınarlıoğlu; hayatı, kazanmak zorunda olduğumuz değil, her anını öğrenerek, her mesajı alarak yinelenmesi gereken bir sahne oyunu olarak, değerlendirmemiz gerektiğini belirtiyor.



Didem Tınarlıoğlu’nun yazısı:

“Hayatta yaşadığımız her anın bir nedeni var!”

Yürüdüğümüz hayat yolculuğunda zaman zaman karşımıza öyle zorluklar çıkar, sabrımız o kadar zorlanır ve hatta bazen hiç hakketmediğimiz halde öyle durumlara maruz kalabiliriz ki, adeta kafamızdan buz kovası boşalmış gibi ürpeririz. Bir anda hayata karşı içimizde bir soğukluk, sesimizde durgunluk boy gösterir. Enerjimiz, bataryası bitmiş bir pil misali tükenir ve yüreğimizin kırgınlığı, her mutlu olabilme anımızı eline geçirir.

Zordur yılmadan devam etmek böyle zamanlarda ve en zor yük de umudu koruyabilmektedir. Hele bu tip durumlarda "sevgi, mutluluk her yerde, en çok da içimizde" gerçeği bile koca bir palavra gibi gelir kulağınıza. Fakat unutmayın ki; hayatta yaşanan her olayın, her şeyin bir manası, bir mesajı vardır. Hiçbir şey sebepsiz, hiçbir şey tesadüfen olmamıştır.

Hayat büyük bir oyun sahnesi, yaşam kocaman bir oyundur. Kazanmak zorunda olduğumuz değil, her anını öğrenerek, her mesajı alarak yinelenmesi gereken bir sahne oyunudur. Sizin sahneniz, sizin yaşam oyununuz…

Bu dünyada eşi benzeri olmayan bu tek sahnelik oyunda asıl marifet, her şeye rağmen inadına gülümseyebilmek, daha büyük hırsla, umutla yürümeye devam edebilmektir. Bugün zorluk olarak gördüğünüz her olay, yarın sizi siz yapan bir hatıra ve çoğu zaman ardından gelecek bir başka durumun panzehri olma potansiyelini taşır, bilemezsiniz.

Yaşamda, hiç bir zaman kaybedilmez! Ya kazanılır ya da öğrenilir.

Ve asıl kazanç da, öğrendiklerimizin tamamının içinde gizlidir.

En iyi yaşam oyununu sahneleyebilmeniz dileğimle...

*basın bültenidir.

15 Eylül 2016 Perşembe

Neden Böyle Oldu?



Neden böyle oldu? Değerinden daha fazlasını hak etmeyen insanlara değer verdiğin için böyle oldu. Onlar senin en ufak hatanı beklerken insanları kolay affedebildiğin için böyle oldu. Önce kendine değer vermen gerekirken değmeyecek karakterdeki insanları baş tacı ettiğin için böyle oldu. Hep kendi hatalarını ararken, kendini suçlarken başkalarının hatalarını görmezden geldiğin için böyle oldu. Bir insanı bir kere affettikten sonra sürekli affetmen gerektiğini çünkü o hataların gerisinin de geleceğini anlayamadığın için böyle oldu. Kendi yalnızlığında seni avutacak sandığın, sana 'sevgi' vereceğini sandığın insanlara taviz üstüne taviz vererek onun tarafından sevileceğini sandığın için böyle oldu. Oysa sevilmek öyle olmuyordu ki; önce yürek sonrada karakter gerekliydi. Bu ikisi gerekliydi ki kendinden farklı olanı sevebilesin, insan olmak gerekliydi. Her insanın hataları yok muydu ki? Vardı ama bu hataları yanlışları düzeltebilmek önemliydi, düzeltemeyenlere vaktini ayırdığın için böyle oldu. 'Ben yanlış yaparım arkadaş benim başıma bu geldi' diyenleri hala dinlediğin için böyle oldu. 'Yok canım öyle değildir, öyle demek istememiştir' deyip sürekli karşındaki insanı korumaya çalıştığın için böyle oldu. Birbirinizi dinlemeyip, anlamayıp, empati yapamayıp, hakaret ettiğiniz için böyle oldu. Özür dilemeyi bilmediğiniz için böyle oldu, özür dilemek sadece iki kelimenin bir araya gelmesi değildi çünkü. O davranışı bir daha yapmamaktı, bunu yapamadığınız için böyle oldu. 'Ama ben onu seviyorum' dediğin için böyle oldu. Nerede durması gerektiğini söyleyemediğin için böyle oldu. Nasıl bir ilişki yaşadığınızı tam olarak idrak edemediğin için böyle oldu. Sen onu 'sevgili' yerine koyarken o seni kimbilir 'ne' yerine koyduğu için böyle oldu. Sen insanlık yapalım belki bunu anlar dediğin için böyle oldu. Bazı insanlar insanlıktan nasibini almamıştır, ne yapsan da güzel bir şeyi anlayamazlar, anlarlar sandığın için böyle oldu..

Boşver belki de hayırlısı bu olduğu için böyle olmuştur, çünkü bazı şeyleri çok istesen de bazen olmuyor daha iyisi olacağından mı ya da olmaması senin için daha mı iyi olduğundan bilinmez..






18 Ocak 2015 Pazar

Bugün Benim Doğum Günüm! Mutlu Yıllar Bana :)


Bugün benim doğumgünüm :) Gördün mü bak 3. oldum, neyse 30 küsür diyelim yuvarlak hesap olsun:) 30 yaş üzerinde olunca küsüratını söylememize gerek kalmıyormuş, 30 demek yeterliymiş:) Geçen seneki yaşımdan 1 yaş fazlayım işte, neyse ne!:)) 

Pahalı, şatafatlı, gösterişli pastalar(hatta hiç pasta bile istemiyorum bu yıl) ve hediyelerle kutlamıyorum bu sene yeni yaşımı, gerçek ve samimi dostlarımla ve birtanecik annemle kutluyorum, çünkü mutluluk bu aslında; ne gösterişte, ne pahalı hediyelerde, mutluluk kendi içinde ve saf sevgilerde.. Neyse iyice felsefeye bağladım, sanırım yaşlanıyorum.. Hüzünleniyorum ben doğum günümlerimde bu sene biraz daha fazla.. Çünkü her zaman doğum günü sabahımda neşeli sesiyle beni arayan, hep ilk doğum günümü kutlayan anneannecim bu sene arayamayacak beni.. Onsuz bir doğum gününü ilk kez kutlayacağım, zamanla alışırım belki insan nelere alışmıyor ki? Aşk acısı mı ölüm acısı mı deseler, en büyük acı bir yakınınızı kaybetmektir ve onu bile zamanla unuturken aşk acısı da neymiş ki? Sen hiç annenin, babanın, çok sevdiğin anneannenin veya çok yakın bir dostunun ölüm acısını yaşadın mı? Senin hiç baban öldü mü? 

Yaşamak ve ölmek birbirine ne kadar yakın iki kelime ve bir o kadarda uzak.. Birileri ölürken birileri de yaşama merhaba diyor, yaşama sırası sende bebek, sende yaşa sende gör.. İyi insanları da; karakterleri bozulmuş insanları da.. Hepsi sana hayatı öğretecek, bir gün niye yaşadığını bulacaksın, şimdi sıra bende! Belki de bulmuşumdur neden yaşadığımı.. Mutlu yıllar Biricit! 

Yazısına neşeyle başlayıp, psikopata bağlayan Biricit derki; 33. yaşıma girdiğim bugün, keşke tüm sevdiğim insanlar yanımda olabilseydi..

5 Ocak 2014 Pazar

Nasıl Mutlu Olunur?


Mutlu olmak herkesin istediği ama çoğu zaman yakalayamadığı duygulardan birisi. Mutlu olmak bir his mi, gelip geçici bir şey mi? Mutsuzluğa aslında biz, kendimiz mi neden oluyoruz? Aslında bunları düşünürsek; gerçek mutsuzluğumuzun nedenini de bulabiliriz. Mutsuzluğumuzun nedeni; sorunlar, başımıza gelenler, kötü durumlarla karşılaşmamız mı yoksa bizim olaylara verdiğimiz tepkiden mi kaynaklanıyor? Asıl neden biz miyiz? Olaylara bakış açımız mı? Farklı yönlerden bakamıyor muyuz? Kendi kendimize empati yapalım mesela; neye sahip olmalıyız ya da aslında kim olmalıyız, olduğumuz yerden memnun muyuz? Kendimize dışardan bir gözle bakalım; ne olmak istiyoruz, neyiz? Bunu bilmemiz lazım. Başkasının yerine değil, kendimizi kendimiz yerine koyalım, önce kendimizi tanıyalım, sevelim, sonra da karşımızda ki insanın yerine kendimizi koyalım. O bana böyle davransa ben ne yapardım?

Mutlu olmanın en önemli kuralı bence elindekilerin kıymetini bilmek. Elinde olmayan, ulaşamayacağınız şeylere aşırı derecede heveslenmemek gerek. Tabii ki burada hayal kurmaktan, olabilecek şeyleri düşünmekten, hedefler belirlemekten bahsetmiyorum. Mesela aşırı zengin olan insanlara özenmek, aşırı derece güzelliğe sahip insanlara özenmek. Onda var, bende yok diye düşünmek, bu gibi şeyleri düşünmeye devam ederseniz uzun süreli mutsuzluklar yaşayabilirsiniz. Kendinizi kabul etmeniz gerekir öncelikle; siz busunuz. Kendinizi geliştirmeniz, değiştirmeniz tabii ki çok önemli ama başkalarında olan özelliklerin veya güzelliklerin sizde olmamasını, kafanıza takarsanız, mutluluğunuzu da engellemiş olursunuz. Siz kendinizi olduğunuz, doğal halinizle sevip, kabul etmezseniz, başkaları da sizi sevmez ve kabul etmez.

Elindekinin kıymetini bilmek kadar elimizde ki ile yetinmeyi de bilmemiz lazım. Hep daha fazlası, daha fazlası olsun diye düşünürsek; bencil, gözü doymayan insanlar olacağız. Ve asla mutlu olamayacağız. Mutlu olmanın diğer yollarından birisi de sizi mutlu eden insanlarla vakit geçirmektir, sizi güldüren, hayatı sevmenizi sağlayan, moralinizi düzelten insanların çevrenizde olmasıdır. Onlarla vakit geçirmeniz sizi mutlu etmeye yetecektir. Şu açıdan bakarsak; mutluluk aslında sağlıklı olmaktır da. Hasta olduğunuz zaman sağlığınızın kıymetini anlarsınız. Ama sağlıklıyken hasta olacağımız hiç aklımıza gelmez. Sağlıklı olduğumuz için ve sevdiğimiz, bizi mutlu eden insanlar yanımızda olduğu için mutlu olmamız lazım. Başka insanları mutlu etmeye çalışmalısınız belki de; sizin mutluluğunuz oradadır. Onları mutlu ettikçe, mutlu olduğunuzu göreceksiniz.

Mutluluk belki; bir kahvede gizli, belki bir dostun gülüşünde, belki de okuduğunuz kitabın sayfalarında gizli.. Belki makyaj malzemelerinizde, belki de parfümünüzde..Siz bakıpta göremiyor olabilir misiniz? Mutluluğu aramayın, o sizin kalbinizin içinde aslında. Ama önüne setler çekip, mutsuz olduğunuzu düşünürseniz, kimseye kalbinizi açmayı denemezseniz, sizi seven insanların kalbini kırarsanız, onları yanınızdan uzaklaştırırsanız, mutlu olamazsınız.. Nasıl sürekli mutlu olunur peki? Mutluluğu bulduğunuzda onu kaybetmemeye çalıştığınız zaman sürekli mutlu olursunuz. Mutluluğu, kişilere, nesnelere bağlarsanız asla mutlu olamazsınız. Önce kendi iç dünyanızdaki hesaplaşmalarla hayata başlayın, hesaplaşmalarınız bitince neyin doğru neyin yanlış olduğunu, kararlarınızda hatalar yapıp yapmadığınızı, her yaşadığınız olaydan aldığınız hayat dersini bulduğunuzda işte o zaman mutlu olmak için ilk adımı atmış olursunuz. Herşeyden mutlu olabilirsiniz en ufak şeyler bile mutlu eder bazı insanları. Bazen benim de hersey üzerime geldiğinde ben de ne yapacağımı şaşıranlardanım ama öyle minicik ufacık bir şey oluyor ki yine de mutlu olabiliyorum. Ben mutlu olunca, çevremdeki insanlarında mutlu olduğunu hissedebiliyorum.. Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrenmeliyiz ki daha büyük sevinçler, mutluluklar kapımızı aralasın..

Biricit derki; mutlu olmak istiyorsanız önce mutlu etmeyi bilmeniz, öğrenmeniz gerekli.. herkes hak ettiği mutluluğu zamanı gelince tadacak..

4 Haziran 2012 Pazartesi

Ooh La La (Mim)




Mutluluğun formulü çok açık;bir sen bir ben birde melek:)

Yaşasın Yemek Yemek:)

Dostlarla yemek ise apayrıdır,tatlılar bile daha tatlıdır:) (fotograflar bana ait :) )




Uyku,Uyku,Uyku:)

Tatil,Tatil,Tatil:)

Kahve Olmadan Yaşanmaz!:)Kırk Yıllık Hatırı Olanlardan:)

Alıp Başını Balayı'na Gitme İsteği:)


Ormanın içinde ve denizin tam kenarında, kalabalıkların olmadığı minik bi ev:)İstanbul'dan kaçmak için arada sırada gidip,Oh La Laaa Demek için:) (huzur)

İstanbul'a dönüp alışveriş yapmak,onuda aliiim,bunuda alimmm,kozmetik alayım,elbise alayım,çanta alayım,ayakkabı alayım,kitap alayım,herkese hediye alayım:)parfümün adına dikkat:)


Kitap Okumak:) 

Çikolata :)

Oo La La Yalan Dünya :)

 Korku ve gerilim filmlerim,Fredym,Jason'um,Çığlığım,Testerem:))
Görmediğim korku yada gerilim filmi olduğunu sanmıyorum,çok iddialıyım bu konuda!:)

Peki bunların Ooh La La olması için bir de yanında ailem,sevdiklerim,dostlarım,beni seven insanlar,aşık olduğum insanında yanımda olması lazımki çifte Ooh La La diyebileyim..:)


Biricit mim yazısını bitirdi ve keyifli bi şekilde kahvesini içiyor:)
resimler alıntıdır.